EBRULİ GEZMELER
GEZ, GÖR VE HAYATIN İÇİNDE KAL
23 Ekim 2020
LONDRA'DA ILK GÜNLER VE YAPILMASI GEREKEN EVRAK İŞLERİ
11 Ekim 2020
BİR TURNA HİKAYESİ
Bugün birinci haftayı doldurduk burada. Hızlıca geliş sürecini aktarayım. Atlantis danışmanlığın sahibi Bülent Bahçetepe'den aldığımız danışmanlık ve sonsuz desteklerle Ankara anlaşmasına başvurduk, İş planını benim üzerimden yaptılar Keman ve Piyano dersleri vereceğimi, Koro , orkestra gibi müzikal çalışmalar yapacağımı belirten bir iş planıydı bu. Elimizdeki evrakları toplayıp, gerekenleri tercüme ettirip Bülent beye iletmek dışında hiç bir iş yapmadık. Dünyalar tatlısı eşi Nihal hanımla beraber bize buraya gelmeden önce de geldiğimiz andan itibaren de tüm desteklerini verdiler. Oturum almakla bitmiyormuş iş, buraya geldikten sonra Bülent bey şirket kuruluşumuzu yaptı. bundan sonrası için de yapmamız gereken sağlık kaydı, polis kaydı, hesap açılışları gibi resmi işlemler tek tek listeleyerek, bizimle online toplantılar yaparak adım adım yönlendiriyor an itibari ile.
Ankara antlaşmasına ilk başvuru yaptığımız zaman kirli bilgilerden uzak sağlıklı bilgi aldığımız en önemli mecra Facebook'ta kurulmuş olan The London Turkish Meetup grubu oldu. Üyeler hiç bir ticari kaygı gözetmeksizin değerli deneyimleri ve bilgilerini paylaşıyorlar bu grupta. Kafamıza takılan bir çok konuyu bu grup sayesinde çözüme ulaştırdık. Mesela bunlardan en önemlilerinden biri Türkiye'den taşıyacağımız eşyalarımızdı.
Grupta paylaşılan önerilerden ABS transport taşımacılıkta karar kıldık. Londra'ya gelmeden 4 hafta önce eşyalarımızı gelip evden aldılar, çok düzgün ve profesyonel insanlar, biz kendimiz paketlemiştik, onlar yine de kendi kolilemelerini yapmışlar araç içinde. kilo başına 3 pound dışında eve gelmek vs için extra talepleri olmuyor. Sadece evde tablo gibi özel değerli eşyalar için extra ücretlendirme yapıyorlarmış. Mesela yağlı boya tablo için fix 30 pound gibi bir fiyat verildi, Elektronik piyanom için fix 200 pound fiyat verildi. Koltuk vs yollayamadık çünkü bir üçlü bir tekli için sanırım 600 pound gibi bir rakam çıktı, biz de büyük eşyaları Londra'dan almaya karar verdik. Biz sadece bazı mutfak malzemeleri, kitaplar, günlük ev eşyalarımızı getirelim dedik ama bunlar bile piyano hariç 180 kilo tuttu :) tabi buraya gelince ne kadar doğru yaptığımızı da anlamış olduk. Teslimat için 4- 6 hafta arası denmişti ve eğer geç kalınmazsa sanırım en yakın 6. hafta yani önümüzdeki hafta elimizde olacak eşyalarımız.
Buraya gelmeden yine The London Turkish Meetup grubundan okuyup kendimce çok anlamlandıramadığım ezine peyniri muhabbeti vardı, insan 1 haftada nasıl anlarmış görmüş oldum. Türkiye'de çok aramadığım bir türdü, zaten yerel olmayan peynirleri daha çok severdim vs ama burada sütün tadının bizim alışık olduğumuz tattan çok daha ağır olması ve sanki girdiğim tüm market, cafe vs. böyle kokuyor olması ( bu durum bana has olabilir, çok koku duyarlılığım var ) beni benden aldı, ezineeeee, çekirdekli zeytiiiin, baldo piriiiinç modu başladı. Yılda 3 kez yapmadığım kuru fasulye 1 haftada dert olur mu insana? Var bunda bir abartı ama anlamadım :) hiç de gurbet, ayrılık, vatan, millet kafasıyla gelmedim buraya ama işte 37 yıllık damak tadı dile kolay :)) Birde eşim Enver'in gazına geldim " su burada çeşmeden içiliyor " , dedi ve tam 2 gün bulantıdan öldüm, sonra denediğim sular da beni çok rahatsız etti ve en sonunda kendi damak zevkime göre suyu Tesco'dan buldu canım ciğerim, PH düşük bir su ama olsundu :)) dediğim gibi bu benim mide ve koku hassasiyetimle alakalıdır ve tabi dramatize edilecek bir durum da değil çünkü bunların hepsini buradaki Türkiyeli arkadaşların marketlerinden bulacakmışız ama biz 14 günlük karantinaya takıldığımız için şimdilik online sipariş ile kendi damak zevkimize uygun siparişler vereceğiz. Daha sipariş vermedik çünkü dün buldu sevgilim bir adres Robin food diye :) Bir de aramızda kalsın 3. gün marketlerden topladığım malzeme ile turşu kurmuş olabilirim :))
Önemli bir diğer konu bizim gibi çocuklu gelenler için ; buraya yerleşmeden 1 ay önceki Londra seyahatimizde Aren için yanıma tek çeşit yaptığım yemeği ve 3-5 çeşit atıştırmalık, oyun hamuru, boyama vs almıştım ama Aren en sevdiği çorbayı yemek istemeyerek bana gol atınca ve biz sabaha karşı 3'te çıktığımız yolculuğumuz 2 saat havalimanı, 4 saat uçuş, 3 saat havaalanında bekletilme ( bebek arabasının geç gelmesi, korona nedeniyle az kişinin çalışıp sınır geçişi kuyruğunun uzaması, Enver'i neden olduğunu bilmediğimiz şekilde bekletmeleri, telefon kaybetmemiz ) olunca en yakın Türkiye yemekleri de oturum kartlarımızı almaya gittiğimiz yerde yani 1 saat uzaklıkta olunca yaşanmadan anlatılamaz krizler geldi başımıza. Bu gelişimizde deneyimli ana olan ben :) 2 çeşit en sevilen yemeklerden yaptım termosladım, uçak bileti parası kadar Macro'dan organik atıştırmalıklar aldım :)) uçaktan inince bebek arabasını Enver bekledi ve ben Aren kucağımda sıraya girdim, Enver geldiğinde en az 50 kişiyi atlamış oldu ve böylelikle bu çıkışımız toplamında 1 saat sürmüş oldu. Transferimizi daha önce tanıştığımız Pakistanlı bir şoför ile yaptık. Heathrow - Woolwich arasını 50 pound gibi bir rakama getirdi ( 1.5 saatlik bir mesafe ) . İletişim bilgilerini paylaşabilirim isteyen olursa.
Aren daha 2 yaşında ve Londra'da kreşler 3 yaş sonrası ücretsiz. Bulunduğumuz bölgede sitemiz içinde yer alan bir kreşle görüştük ve yarım gün günlük 55 pound, tam gün günlük ise 75 pound gibi bir rakam istediler, biz de evi kreş yapmaya karar verdik, üçüz, dördüz felan doğurmak mantıklı buralarda :)) yine olduğumuz yerde çocuk oyun parkı sıkıntısı var bence. bugün bir tane bulduk ama içi bomboştu, sadece yeşil alan dolu ama tipik kaydırak, salıncak vs daha denk gelemedik ki karış karış yürüyüş yapıyoruz sakin zamanlarda.
Son olarak dil eğitimi için planlarımdan bahsedeyim; yine bizim gibi Ankara anlaşması ile gelen Melisa Selin , enerjisi, motive gücü çok yüksek, çok tatlı bir hocaya ulaştım. Kendisi Londra'da yaşayan insanlardan online gruplar kurmuş, test yaptı ve beni de o gruplardan birine aldı. Ayrıca da speaking için bulunduğumuz bölgede bize yakın kurslar buldum, karantina biter bitmez onlarla görüşeceğiz.
Yeni başlangıçlar herkes için hayırlı ve tüm hayaller gerçek olsun !!!
21 Aralık 2015
PEYGAMBERLER ŞEHRİ ŞANLIURFA
Adından da anlaşılacağı gibi Peygamberler şehri Şanlıurfa. Tarihte ilk kurulan 7 kutsal şehirden biri ve çok sayıda peygambere de ev sahipliği yapmış güzel şehir.
Öncelikle Urfa'ya 2 günlüğüne gidilir mi diye soranlara da cevap vereyim... Eğer güneydoğu turu dahilinde gezecekseniz yapılabilir ama çok yoğun bir program olur. Urfa'yı gezmek için araba kiralamak en mantıklı hareketlerden biri, çünkü gezip görebileceğiniz çok seçenek var ve arabasız çok zaman kaybedersiniz. Sizin için bir gezi planlaması yapıp anlatmaya çalışacağım ŞanlıUrfa'yı.
1. Gün
Bugün erken kalkıp yola düşmeniz gerekecek çünkü yoğun bir programınız olacak :) ilk durak Harran evleri.
HARRAN
İtalya'da unesco koruma alanlarından biri olan Alberobello kasabasındaki evlerin çatı tarzıyla benzerliği kabul edilen Harran evlerini gezerken beğeneceğinizden eminim ama beni Harran evlerinden çok Harran'daki dünyanın ilk üniversitesi, astronomi gözlem kulesi etkiledi. Aslında yıkık taşlar içinde harabesi kalmış kocaman bir üniversite diyebiliriz.
Taşların üzerindeki simgeler, birçok ünlü ortadoğulu bilim adamının burada yaşamış olması, hissiyatı daha fazla arttırıyor. Zamanında astroloji, matematik, felsefe derslerinin verildiği ve yandaki fotoğrafta da görülen astroloji gözlem kulesine sahip bir üniversiteymiş.
Etrafı çevrili fakat tellerin etrafını biraz dolanırsanız açık alandan içeri kibarca girip, dikkatlice gezebilirsiniz. Eğer harran evlerine gitmeden önce oradaki işletmeye telefon açtırırsanız sizin için yemek hazırlatabiliyorlar, bence sabredin ve yemeyin :).
GÖBEKLİ TEPE |
İnsanlık tarihini sayısal olarak değiştiren keşiflerden en önemlisi Göbekli tepe buluntularıymış. "Milattan önce 10. ve 9. bin yıla tarihlenen taş devrinin kutsal tepesi", diye tanımlanıyor. 1. dereceden sit alanı, giriş ücretsiz, aynı zamanda gün doğumu ve batımını izlemek için tercih edilebilir.
Göbekli Tepe gezinizide bitirdikten sonra epey acıkacağınız için Urfa merkez'e meydandaki İkiler ciğercisine yol alıp karnınızı bir güzel salaş ama lezzetli mekanda doyurun. Kebap yok ama ciğerleri, böbrek, yürek ve varsa terbiyesiz tavuk isteyin. :) doğru duydunuz Terbiyesiz tavuk :) terbiyesi oldukça iyi deneyebilirsiniz.
Yemeğiniz bittikten sonra çay için acele etmeyin. Balıklı göle yürüyerek 5-6 dakikada ulaşacaksınız.
BALIKLI GÖL
Şehirde gezilecek en gözde yer ünlü balıklı göl ve çevresi.
Tarihi hikayeler kısmında kes kopyala yapıştır bilgilerini okumayı sevmediğim için bende bunu kendi okuyucularıma yapmak istemiyorum ama Balıklı göl deyince Hz. İbrahim, Nemrut ve Ayn Zılha'nın (ayn Zeliha) hikayelerini ayrıca okumadan gitmemek gerekir sanırım. Çünkü balıklı gölü gezerken Hz. İbrahimiz Nemrut'a başkaldırışını, ardından ateşe atılmasını ve tam o sırada ateşin suya, odunların balığa döndüğü efsanesini hissetmelisiniz.
Ayn Zeliha gölü |
Gölü gezdikten sonra yeşillik alanda içtiğiniz çay size enerji verdi ise yine "ikiler ciğercisi" nin önünden başlayan arkalarına devam eden eski sokaklarda kurulmuş bakırcılar, kumaşçılar ve tütütüncüler çarşısı var, hem gezip hem alışveriş yapabilirsiniz.Tüm günün yorgunluğunu da kime sorsanız size gösterecekleri "Gümrük Hanı"nda Urfa'da yapılan en güzel menengiç kahvesini içebilirsiniz.
2. gün BİRECİK ve HALFETİ
Sabah erken kalkıp gördüğünüzde beğeneceğiniz bir mekan da kahvaltı yapmanızı önereceğim. Bu mekanın adı : " La foresta bistro". Karaköprü tarafında doğal park alanı içerisinde manzarası ve yeşillikler içinde olması açısından da çok güzel bir mekan. Otelde kalıyorsanız eğer, kahvaltı hakkınızı feda etmeye değdiğini göreceksiniz. Mekanı bulmak içinde Navigasyona ihtiyacınız olacak.
Birecik |
Kahvaltı bitince Birecik'e doğru yola çıkın. Eski Birecik'i,mahalle aralarını, kalesini gezebilirsiniz. Birecikte kel aynak kuşları merkezi var görülebilir ama eski birecikte gezmemek, tepesine çıkıp Fırat'ı izlememek kayıp olur.
HALFETİ
Halfeti' ye gelince sular altında kalmış bir şehir göreceksiniz.Son yıllarda Karagül dizisinden izleyenler daha da iyi bilir..
Bir şehrin üzerinde teknelerle gezmek gerçekten iç sızlatıyor ama kesinlikle görmek gerekir. O köprüyü sallana sallana yürümek gerekir.
Sular altında kalmış bir caminin minaresinin yanından geçiyorsunuz, bir şehrin üzerinde geziyorsunuz, gerçekten can sıkıcı ve üzücü bir hissiyat.
Turunuz bitti ve artık karnınız aç, özel bir tekne kiraladıysanız, sizi direk restaurantta indirebilir. Size önerim adından başka nedenlerle pek hazetmediğim 'Başkanın Yeri' ni seçebilirsiniz.Burada soslu alabalık deneyin. "Alabalık yenir mi? tatsız tuzsuz balık", demeyin...Yalnız şöyle bir durum var ben ilk gittiğimde 'Başkanın Yeri'nde kişi başı 15-20 tlye çok lezzetli balık, salatalar yiyip ve içeceklerimizi içmiştik.
İkinci gidişimizde başka bir mekanda hiç menü bakmadan oturup aynı şeyleri yediğimizde kişi başı fiyatı 40 tl olunca epey şaşırdık çünkü kesinlikle lezzet de , servis de daha kötüydü.
Tabi bir gerçek varki fiyatlar çok çok uygun ama önemli olan memlekette turist muamelesi görmemek hatta turistlerinde bu muameleyi görmesini engellemek.
Çok kısa ve öz anlatmak istedim Urfa'yı. Zaten araştıp günlerinizi daha fazla da doldurabilirsiniz, ben en temel gezme yönteminden bahsettim.
Yazın sıcakta buharlaşmak istemiyorsanız nisan mayıs ya da ekim, kasım gibi gezin Urfa'yı. gerçekten inanılmaz sıcak, belediye önünde 55 derece hissedilen bir de araç kullanırken çok dikkat edin. unutmayınki kırmızı ışıkta bir ambulans, iki itfaiye, üç Urfalılar geçer :) birde araçta ayna kullanmayı pek sevmiyorlar.
Metropoller ve yazlık il-ilçeler hariç birçok bölgeye ramazan ayında gitmemekte yarar var, çünkü lezzet durakları akşama kadar kapalı.
Urfa merkeziçindeki müzelerden bahsetmeyeceğim ama ilginizi çekerse birkaç müze ziyaret edebilirsiniz.
Arabanız varsa Eyüp Peygamberin makamını ziyaret edip, yüzünüzü oradaki kutsal sayılan suyla yıkayabilirsiniz.
Israrla yemek için önereceğim mekanlardan biri:
Akşam yemeğinizi Sporyum Ocakbaşında - haritasını ekliyorum patlıcan kebabı yiyerek geçirebilirsiniz. Yanında gelecek bir sürü ikram ile hoşunuza gidecek bir mekan. ( https://plus.google.com/local/Refahiye%20Mh.,%20%C5%9Eanl%C4%B1urfa/s/Sporyum%20Ocakba%C5%9F%C4%B1?
Urfa'da son keşiflerimden biride Manici Otel'in restaurantında yediğim Arap mutfağına ait mezeleri ve yemekleri oldu. Hem mekanın iç mimarisi hem de lezzet birleşince harika bir akşam yemeği sohbeti gerçekleştirebilirsiniz. Aynı zamanda yemekte şarap da tercih edeceğiniz nadir mekanlardan biri.
Yine çarşıda Belediye binasına çok yakın tarihi mutfaklardan Gülhan restaurant'da yemek yiyebilirsiniz.
Tatlı için Urfa'da kaldığınız sürede gidip mekanlarında yiyebiliceğiniz adreste Üstüneller tatlıcısı. Havaalanında da var ama kendi yerlerinde keçi sütünden yapılan dondurma eşliğinde çarşıya yakın ara sokakta yemek daha nostaljik olacaktır.
gl=tr&hl=tr ) https://plus.google.com/local/Refahiye%20Mh.,%20%C5%9Eanl%C4%B1urfa/s/Sporyum%20Ocakba%C5%9F%C4%B1?gl=tr&hl=tr )
6 Aralık 2015
Günübirlik Karaağaç köyü, Gölyazı ve Uluabat Gölü
Aynı zamanda kuş gözlem merkezi olan bu köy sessiz sakin çok küçük bir yer, zamanlaması iyi yapılırsa leylekler felan izlenebiliyomuş
Karaağaç köyünden sonra tekrar minibüslere binerek 10 dakika sonra Gölyazı'ya ulaştık. Küçük bir balıkçı kasabasın en kalabalık günlerinden biriydi çünkü bir yarışma vardı.
Fotoğraf Kulübünün hocası bizleri otobüste köy halkı kadınlarının, fotoğraf çekenler yüzünden artık bunalma noktasında olduklarını ve bundan rahatsız olduklarını, izin almadan fotoğraf çekmemiz gerektiğini söyledi. Ben de bu yüzden kedileri çektim :)
Saatin öğleyi bulması nedeniyle sahilde biraz yürüyüp kendimize yemek yiyebileceğimiz bir yer aramaya başladık.Hava soğuk olduğu için tercihlerimizden biri yemek yiyeceğimiz yerin menülerinde çorbanın da olmasıydı.
Gölyazıya girerken bir köprü üzerinden yürüyorsunuz, köprü bittiğinde solunuza doğru devam ettiğinizde "tarihi hamam" yazısını göreceksiniz.
Biz gördük ama hamam diye oralı olmadan yiyecek birşeyler bakınmaya devam ettik ki kapıda oturan çok tatlı bir bayan bize yardımcı olabileceğini söyledi.Şansımıza ona denk geldik yoksa orası hamam diye geçip gidecektik. Nostaljik bir mekan, ortada soba yanıyor, salon içinde mavi beyaz renkler ağırlıklı, duvarlarda tarihi objeler asılı. Yemek seçeneklerini sunan bayan arkadaşa çorba da istediğimizi söyledik. "Çorba yok ama içerseniz size ev tarhanası yapayım hemen", dedi.
Öncesinde çiğ börek siparişimiz geldi, çok çok başarılıydı.
Zaten 20 dakikada çorba da hazırdı ve içtiğim en güzel tarhana çorbalarından biriyi. El açması mantıları ile patlayacak kadar yedik ve çok çok memnun kaldık. Kahvelerimizi içip, fallar bakıp sonra da tarihi hamamın iç kısımlarını gezdik.
Öncesinde sayfasını ziyaret etmek isterseniz web adersi bu:www.kahveala.com.tr.
Ve yağmur ile beraber tekrar sokak aralarını gezdik ve yeniden sahile indik. Gerçekten çok küçük yerleşim merkezleri, dönüp dolaşıp aynı noktaya ulaşmış oluyorsunuz ve yine geze gezenköprüye geldik."Hava soğuk şu kahvehaneye kadınları alıyorlar mı?", derken, bir baktık içeri girip okey oynamaya başlamışız. 5 kadın bir kahvehanede yaşlı amcalarla, çok rahat, keyifle vakit geçirdik. Akşam 17:00 gibi tekrar dönüş yoluna geçtik.Liseden beri yaklaşık 20 yıldır dostluk eden 3 kafadar, yani biz için bu gezi gerçekten keyifliydi, çünkü hem paylaştıkça çoğalıyorduk hem de iki çok tatlı kadına daha sahip olduk...
9 Ağustos 2015
SELÇUK / ŞİRİNCE KÖYÜ
Araba ile 3 kadın ve 2 minnak oğlan Istanbul'dan Selçuk'a araba ile yola çıktık. Ablam ve ben değişmeli olarak şoförlük yaptık.Sabah 7:00'de İstanbul-Bandırma arabalı feribotu ile yolculuğumuz başladı. 2 saat 10 dakika sürüyor deseler de 2.5 saatte Bandırma'da olduk. Öğlene doğru yol üstünde yemek için durakladık; kötü yemekten dolayı tüm gün midem ağzıma geldi . Güya lezzet durağı belirleyeceğiz :)) Manisa girişinde yolda her yerde reklam afişlerini görünce, "iyi bari buraya gidelim yiyelim", dediğimiz "Kervan" diye bir lokanta. Evlerden uzak, temizlik sıfır ve üzerine ayranı bile mi berbat olur?patatesli gözlemenin içinde çiğ çiğ duran patates rendesini saymayayım hele mercimek çorbası sipariş ettik ama tuz çorbası geldi diye hiç yakınmayayım :) yani olur da görürseniz girme gafletinde bulunmayın midenize yazık. Mola sonrası yolumuza devam ederek İzmir üzerinden Selçuk'a geldik. Bandırma'dan itibaren ortalama 110 km hız ile 5 saatte otelde olduk. Sadece 1 gün kalacağız diye oteli çok da araştırmadan booking'den rezerve etmiştik. Hitit otel. ( http://www.hititotel.com/) .Personel, özellikle de bayanlar süper ilgili, çok güler yüzlü, yardım sever insanlardı. Bizim çocukların manyetik hamuruna mıknatıs bile buldular.
Otele eşyalarımızı bırakıp, birazda çocuklara havuz keyfi yaptırıp direk Şirince'ye geçtik. Şirince'ye daha önce 2 kez daha gittim; ilk gittiğimde o köyde ev almak, 2. gittiğimde o köyde otelde kalmak istemiştim. Bu kez gittiğimde kaçmak istedim, yani çok değiştiğini gördüm.
Evler aynı ev, yolları aynı taştan yol, insanları yine güler yüzlü insanlar ama ticarethane içine düşmüşüz gibi hissettik. Hani çarşı ya da pazar olur ya, yan yana sıralı bir sürü tezgah, tepede de gölgelik için gerilmiş kumaşlar, kararmış pazara dönmüş sokaklar. Herkes kendi tezgahına dikkat çekmek için çok nazikçe tezgaha davet ediyor ama bu rahatsız edici hale geliyor çünkü herkese açıklama yapıyorsunuz yol boyunca.
Annem ilk kez göreceği için tarihi Kiliseye gidelim dedik, tabelalı kapıdan girdik, kilise restorasyon için muşamba ile çevrilmiş, duvarının dibine cafe yapmışlar, foto çekmeyi yasaklayan tabela asmışlar ( kafeyi çok orijinal görüp görüntülenmesini istememişler, ki hiçbir numarası yok) , alanın kalan kısmını, tarihi mahzeni de yine satış yeri haline getirmişler. İnsanların geçim kaynağı, sadece bahar ve yazları satış yaptıklarını düşününce çok sert eleştirilemiyor ama her ne olursa olsun bu kadar ruhu ticarileşmemeli diye düşünüyorum. Bir köyü, belediye sabit pazarı gibi gezmek en azından benim çok hoşuma gitmedi.
Eskiden de satış vardı ama bu kadar kötü hissettirmemişti. Hatta diğer satış yapan incik, boncuk ve bitki kuruları satanlara göre şarap satanlar biraz daha geride kalmıştı diye bilirim. Şirince özellikle meyveli şarapları ile de meşhur ve bende bunları çok sevdiğim için kavun ve ayva şarabı almak istiyordum ama yemin ediyorum diğer tezgahlara yoğun davet edilmekten hiçbir dükkana girmek içimden gelmedi.En son arabaya giderken güleryüzlü efendi bir çocuk "abla denemek ister misiniz?" deyince, tatlı beyaz şarap aldım hızlıca :)
Şirincenin ruhuna fatiha okuyup, Matematik köyüne ziyarete gidelim dedik ama tam köşe başında esnafa yol sorduğumuzda "yol yapımı var gidemezsiniz", deyince biz de otelimize doğru yola koyulduk.
Şirince gezisinden tekrar otelimize döndük. Oteli sadece Oda + kahvaltı olarak verdikleri için akşam yemeği ile ilgili resepsiyondakiler bize önerilerde bulundular ve otelde açık büfe olarak açılan yemekten yararlanmak istersek kişi başı 25 tl olduğunu belirttiler ve çocuklara da para almadılar. Onların güler yüzü hatırına otelde yiyelim dedik ve o kadarda iyi yapmışızki. Tencere yemekleri, çok bol çeşit lezzetli salata barları ve o salata barın kabak çiçeği dolması, yine tatlıları oldukça başarılıydı ve yemek sonrası hiç rahatsızlık yaratmadı.
Selçuk merkeze gitmek isterseniz, sevimli küçücük bir yer.Güzel bir park ve bolca dondurmacılar var.
Yemek sonrası Sibel ile yürürken karşı yönümüzden bize doğru yürüyen biri çocuk 3 kişiden genç olan kadın birden ; "siz ne yöne yürüyeceksiniz", diye sordu :) bizde "bilmiyoruz", deyip güldük ve elindekilerini sonradan, annesi olduğunu öğrendiğimiz kadına uzattı " siz gidin ben kızlarla yürüyeceğim", dedi ve beraber yürüdük. Allahım o nasıl tatlı, iyi yürekli, hayata sımsıkı tutunmayı başarmış, pozitif ve neşeli bir kadındı anlatamam. Çok güldük üçümüz yol boyunca, birde farkettik ki "kızıla boyalı saçlar" kıvamında çıktığımız hava, kararmış ve biz elimizde içecekler, yanında da çekirdek çitlerken otel önünde banklarda kendimizi unutmuşuz. Uzun yıllardır tanışır gibi muhabbet ediyoruz. Çok tatlı bir arkadaş sahibi olduk ve gerçekten o otelde kalmamızın nedeninin, tatlı Selin'in yaşama olan inancını öğrenmek olduğunu da anlamış olduk :) amma uzun cümle oldu :))
Ve sabah erken çıkılacak yol için uyuma vakti gelmişti bile....
Selçuk'ta gezeceğiniz yerler arasında Meryem Ana, Efes harabeleri, Yedi Uyuyanlar, gibi yerler var.
Yedi Uyuyanları başı boş bıraktıkları için para almıyorlar ya da para almadıkları için başı boş bırakmışlar.
SIRADA KÜÇÜK NOTLAR:
- Dönüş yolunda Selçuk'da çöp şiş yemek gerektiğini öğrendim ama artık bunu öğrendiğime geç kalmıştım :) siz unutmayın :)
- Biz Fethiye'ye gitmek için yola çıktık ve ilk Şirince'de konakladık.Bir günde uzun yola gitmek yerine,yolu ikiye bölerek hem daha çok gezmiş olun hem de en önemlisi trafik kazalarından korunun
- Şirince ile ilgili olumsuz gözlemlerimi unutun :) siz belki başka hissedersiniz
- Aşağıdaki annecik otelin gözlemindeydi. ama siz yanınıza belki su ve mama alıp yolda karşılaşacağınız bir cana yardım edersiniz. Yol kenarlarında çokça karşılaştık.